Hattuşaş: Hititlerin Başkenti
- letsgoeveryonee
- 25 Oca 2021
- 3 dakikada okunur

Anadolu toprakları binlerce yıldır sayısı onları aşan çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetlerin bazıları nispeten küçük kalsalar da bazıları da devasa uygarlıklar oluşturmuş ve Anadolu topraklarının tamamına hükmetmişlerdir.
Anadolu deyince akla gelen ilk uygarlıklardan birisi Hitit uygarlığıdır.
Üzerinde bulunduğumuz toprakların neredeyse bir dönem tamamına sahip olan Hitit uygarlığı Doğu Akdeniz kıyılarına kadar inip Mısır medeniyetiyle de mücadeleler içerisine girmiştir.
Hatta tarihin yazılı ilk antlaşması da yine Hitit ve Mısır uygarlıkları arasında imzalanan Kadeş Antlaşması'dır. Kadeş Antlaşması bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde ziyaret edilebilir durumdadır.

Bu kadar geniş topraklara yayılmış olan bu kadar organize bir medeniyetin de tabi ki başkentinin aynı şekilde güzel, büyük ve organize tasarlanmış olması hiç de şaşılacak bir durum değildir.
Günümüz Türkiye'sinin Çorum il sınırları içerisinde bulunan Hattuşa ya da Hattuşaş eski Hitit başkentinin ihtişamını günümüze kadar bize ulaştırmış durumda.
Bin tanrılı Hitit uygarlığının başkenti olan Hattuşa ilk olarak 1834'te Fransız'lar tarafından bilim dünyasına tanıtıldı. 1. Dünya Savaşı esnasında bölgedeki çalışmalara ara verilmiş daha sonrasında tekrardan çalışmalar başlamış ve günümüzde de hala devam etmektedir.

Hititler denilince akla siyasi otorite ve sıkı bir devlet teşkilatlanması da geliyor.
Hattuşa'da bulunan çivi yazısı ile yazılmış olan tabletlerde devlet kanun sistemi, dini içerikler (ritüeller), mektuplar, tıbbi yönergeler gibi bir sürü içerik o dönemin yaşam şeklini günümüzde de anlayabilmemiz açısından büyük bir yere sahip.
Bu tabletlerin birden fazla lisan kullanılarak yazılmış olması da Hitit toplumunun çok uluslu ve çevre toplumlarla sürekli etkileşim halinde olduğunu da göstermektedir. Nitekim Hattuşa'nın ve Hititler'in dünya ticareti için çok önemli bir noktada olduğunu da söylemek gerekir. Hitit kil tabletlerinde öğrenilmesi ve çözülmesi kolay bir Sami Dili olan Akadca ve unutulmuş, kullanılmayan ve öğrenilmesi çok zor olan Hititçe dillerinin kullanıldıklarını görüyoruz.
Günümüze kadar ulaşmış olan yapıların temelleri net bir şekilde seçilebilirken asıl gövde ve duvar kısımları korunamamıştır. Bunun sebebi ise evler yapılırken kullanılan malzemedir. Bugün hala Anadolu topraklarında ev yapımında kullanılan çamur ve samanın birleştirilmesi ile oluşturulan kerpiç adını verdiğimiz malzeme ne yazık ki zamanın gücüne çokta fazla dayanıklı değil. Ancak zemin ve temel yapımında kullanılan taş malzemelerin nispeten daha güçlü olmasından ötürü zemin ve temel bölümleri günümüze kadar ulaşabilmiş durumda.

Arkeologlar tarafından başlatılan bir proje ile şehri çevreleyen surların bir bölümü yine kil tabletlerden alınan yapım bilgisi ile tekrardan yapılmış böylelikle yapım süresi, dayanım süresi ve o günkü mimari ile alakalı bilgiler çalışılmıştır.

Hattuşa'yı farklı kılan noktlardan birisi ise şehrin hemen hemen her noktasına konuşlandırılmış olan anıtsal amaçlı kapılardır.
Şehrin birden fazla sur katmanıyla savunulduğunu da göz önüne aldığınız zaman M.Ö. 1600'de kurulup M.Ö. 1100'lerde yıkıldığı bilinen bu uygarlığın ihtişamını gözlerinizde canlandırmak çok da güç olmayacaktır.
Günümüzde Ankara'daki Sıhhiye Meydanı'ndaki heykellerden tutun da Kapadokya'daki çömlek işçiliğine kadar ilham kaynağı olmuş olan Hititler'in bu devasa ölçekli başkentinde son zamanlarda bir de Roma Dönemi'nden kalma muhtemelen suyla alakalı olduğu düşünülen bir yapı daha bulunmuş durumda.
Şehirlerin de canlı birer varlık olduklarını unutmamak gerekir. Onlar doğar, büyür ve ölürler. Hattuşa'da bu döngüyü yaşamış depremler, savaşlar ve bunlar gibi bir çok etkenden ötürü hayata veda etmiştir.
Fakat hepimiz biliyoruz ki ölü demek unutulmuş demek değildir. Ölü demek daha fazla hatırlanacak demektir. Üstelik böylesine güzel, böylesine büyük bir medeniyetin ürünü ise neredeyse hiç akıldan çıkmayacak kadar da önemli demektir.
Hattuşa Ören Yeri DÖSİMM kapsamı altında bulunduğu için Müze Karta sahip olan kişiler yılda 2 kere ücretsiz bir şekilde ören yerine giriş yapabiliyorlar. Eğer Müze Kart'a sahip değilsiniz ören yerinin girişindeki gişe noktasından Müze Kart çıkartabilirsiniz. Ören yeri içerisinde ise sesli rehberlik, müze mağazası, otomat ve kafe bulunmamakta.
Son olarak: Yürüyerek gezebilmek için çok büyük olan bu ören yerine şahsi aracınızla ya da en azından yürümeye alternatif olacak bir taşıtla gitmenizi tavsiye ediyoruz.
Yorumlar